ERDOĞAN AKSU YAZDI; BÜYÜK KURTARICI'YA SAYGIYLA...
Kim ne der diye durum kollayıp yan çizeceklerden değiliz. Hele de yakın tarihin hiç bir döneminde yankilere ve yerli işbirlikçi yamaklarına yancı olmadık. Olmayız. Çünkü biz onları denize dökenler yolcusuyuz. Tarihsel yolculukta tek kurtarıcı bilir ve adını idam sehpasında bile korkmadan söyleriz...
Büyük Kurtarıcıyı yakalandığı hastalığın pençesinden kurtarmayışın üzerinden tam 80 yıl geçmiş. Bir ömür. Neredeyse Büyük Kurtarıcının hastalandığı yaştayım. Elli küsur yıl. Büyük Nutuk'unda yer verdiği anıların, genç yaşlı millete nasihatların son yıllarda birebir haklı çıktığını da gördüm. O yüzden ben de ağır ağır hastalanmaktayım. Ve çepeçevre saran hastalığa karşı her On Kasım saat dokuzu beş geçe yastayım.
Yani artık bazı siyah beyaz, kötü kara filmlerin sonunu değiştirme vaktinin geldiği andayım. Hardayım. Nasıl ki yüz yıl önce hurdaya, hastaya dönmüş memlekette filmin sonu bir avuç vatansever öncülüğünde birlik beraberlikle değiştirildi, işte o imandayım.
Dahiyane bir liderlik hikayesinin tarihe çekildiği gibi. Yine çekilecek. O inancın izindeyim...
Lakin Büyük Kurtarıcı son yıllarda dahice oyunlarla yok sayılıyor. Onsuz, duasız hutbeler. Anma gününde ucundan köşesinden hatırlamalar. Kurucu değerlere iftiralar. Büyük kurtarıcı ve Kurucuya asılsız atıflar. Bunlar hangi pespaye politikaların eseridir. Niçin böyle provokasyonlara projektör tutulur. Ve koca millet niçin sessiz kalır. Hiç fikir beyan etmez. İşte asıl hastalık nedenleri bunlar.
Oysa dünyada ölümüyle ölümsüzlüğü tescilleyen tek adam o. Bu kadarını asla hak etmediği haksızlığa uğrayan da. Açtığı yolda, devrimci yolda yürünmeyebilir. Anlarız. Ancak yüz yıla yakın her 10 Kasım saat 9'u 5 geçe sirenler acı acı çalarken 'keşke Yunan kazansaydı' denilmese. Bu temenni hangi hasta kafanın ürünüdür sorgulayanı yok. Büyük kurtarıcı olmasa olur muyduk acaba? Aslında soru da bu yanıtı da.
O yüzden artık bir çok konuda Büyük Kurtarıcı ile aynı kafadayım. Nüanslar var arada. Gösterdiği hedefe durmadan yürümeye ant içenler sustuğu için de en soldayım. Sevgi saygıdan gayrı silahı, yazdıklarından gayrı kurşunu olmayan asker nöbetindeyim. Gayretindeyim. Seninle öldük bizimle yaşayacaksın diyenlerdenim...
Çünkü o; "Efendiler, Avrupa'nın ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için Avrupa'dan nasihat almak, işleri onların emellerine göre yapmak, onlardan ders almak gibi zihniyetler belirmiştir. Halbuki hangi İstiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, planlarıyla, yükselebilsin. Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir..." diyebilendir.
İşte tarihi böyle, aynen Büyük Kurtarıcı gibi anlayanlardanım. Büyük Kurtarıcı'nın yüz yıl önce memleketi yakalandığı hastalıktan kurtardığı antiemperyalist reçeteye hala inananlardanım.
Büyük Kurtarıcı öyleydi böyleydi diyerek bu millet için yaptıklarını unutanlarla yarım asır yaşadım. Onlara inat unutmadım. Onların inadına eserlerin ve adın yaşayacak, yaşatılacak safındayım.
İşte onun için her on Kasım saat dokuzu beş geçe bu gerçeği anlamayanlara bir kez daha anlatmak için saygı ile karşısındayım.
Rahat uyu Büyük Kurtarıcı. Biz uyumayacağız. Çünkü kurtarılmayı bekleyen bir emanet var. Memleket var...