ERDOĞAN AKSU YORUM; FRANSIZ KALMAYINCA OLUYOR…
On küsur yıldır dünya futboluna Fransız kalıyorduk. Sonra mart sonu memlekette bir değişim başladı ve bir denge oluştu. Her ne kadar yeşeren umutlar yinelenecek bir maça kalsa da şimdilik neticesi ilkinden çok daha güzel olacak beklentisi yüksek. Ve böylesi bir atmosferde yüzyılın maçı oynandı. Fransa ile…
Futbolun gerçekliğine Fransız kalınmayınca ve ayak ile akıl birleşince de net skor oluştu. Tarihte ilk kez Fransa evine eli boş döndü. Boynu bükük gönderildi…
Fransa ki öyle kriz döneminde değil. Dünya şampiyonu. Zirvede. Ve sahadakilerin hepsi birbirinden üstün cevher. Birer birer analizlerde toptan üstün değer. Ve rakip kim olursa olsun oyuna hükmeden komple bir takım. Fileleri boş geçmeyen bir firma. Deyim yerindeyse bireysel yetenekleri bol ve öz güveni tam bir yıldızlar topluluğu…
Bizim milli takım ise zerre şans tanınmayan takım olma yolunda bir takım. Hoca yeni. Oyuncular genç. Takıma ağabeylik yapması düşünülen deneyimli oyuncular sakat veya formsuz. Yani şerefli mağlubiyetlere bir yenisini ekleyecek bir yoksunluk söz konusu. Kazanmak bir yana hezimete uğramamak üzere çıkılacağı düşünülen bir maç. Gelecek için tecrübe, moral ve güven kazanma gayesiyle oynanacak bir oyun.
Ancak aklın arkasında kıpraşan ama ortaya dökülemeyen ah bir kazansak hevesi de var. Dile döken yok. En baba sözde futbol bilirler bile kem küm edebiyatı yaparak doksan dakikanın sonunu bekliyor. Hazırlıklar o yönde. Ama hepsi ters köşe oldu.
Toy milliler tarih yazdı. Tarihinde bir kere bile yenemediği dev Fransa’yı ezdi geçti. Sahada sildi. Toy kuruldu. Çocuklar başarıya hasret duygulu gözlere futbol ziyafeti çektiler. Helal olsun…
Şimdi bu yüzyılın galibiyetini sadece üç puan alınan bir maç diye görenler çıkabilir. Öyle görmemek lazım. Elbette fazlaca büyüklenmemek şartıyla. İnanılması güç ve gelecek kuşaklara da övgüsü kalacak bir maç oldu açıkça. Dişe diş, kora kor bir mücadele vardı çimlerin üzerinde. Belki de uzun yıllardan sonra yüksek performans sergiledi oyuncular.
Yılmadılar. Korkmadılar. Saldırdılar. İnançla alınteri döktüler. İşin en güzel yanı bacaklar titremedi asla. Kükrediler…
Demek ki takımın doğru oyuncularla kurulması ve doğru kurguyla ve de yüreklerin sahaya koyulması ile değişebiliyormuş bazı köhnemiş fikirler. Eskide ısrar ve eskiye rağbet bir yere kadar. Yenilenme şartmış. Demek ki defansa ofansa akılcı destek, en iyi savunma hücum, akla ve kapasiteye uygun bir oyun ve maç içindeki değişken kombinasyonlarla istenen sonuç alınabiliyormuş.
Dünyayı etkileyen ve futbol dünyasını sallayan etkileyici bir performans çıkarılabiliyormuş. Asla rakibin büyüklüğüne aldanmayan ve dünya markası isimlere aldırmayan bir idenin zaferi bu netice elde edilebiliyormuş.
Tüm bunları kazanan ve kazandıran herkese, küçük büyük emeği geçen herkese selam olsun. Var olsunlar. Futbol eğer bir temaşa ve skor alma sanatıysa Milliler bu sanatı Fransa karşılaşmasında hakkıyla ve fazlasıyla icra ettiler. Teşekkürler. Bu sevinci yaşatanlara sevgiler.
Dünya şampiyonu Fransa’ya, sahayı dar eden bu takım ve kazanılan bu skor öncesi planlanmış hedefi yükseltti. Umudu artırdı. Ve takımdan beklentiyi çoğalttı. Yani başka bir havaya girdi millet. Ve takımı. Başarıya açlık bir anlamda giderildi ama süreklilik esas. Devamını getirebilmek maharet. Öyle ha gayret telkinleriyle başarı gerçekleşmeyecek bir kapıdan geçildi. Bilimsel ve metodlu çalışmak şart. Bundan böyle böyle mücadeleye devam. Duygusal derinlikte boğulmadan maçlar daha coşkuyla oynanarak.
Bu günden sonra sonucu ne olursa olsun inisiyatifi elinde tutan bir takım olma yolunda ilerlemek olmalı tüm gaye.
Şimdi futbol da neymiş, ne gerek varmış türden bahanelerle bu tarihe geçen başarıyı küçültmeye çalışacaklar çıkabilir. Onlara iki kelimelik söz yeter, hadi oradan. Yüzyılı saysan yok eşi benzeri bir yengi.
Gelişen dünyaya Fransız kalmayınca bir şeyler oluyor gerçekten. Bu farkındalığı kazandıran milli takımın, Dünyada böylesine yankısı bol ve millete ve de takımına güç katan nice maçlar oynaması dileğiyle.
Teşekkürler Türkiye…